Ceza ve Bağışlanma Döngüsü
Aslında bir çoğumuzun farkında olmadan dahil olduğu bir süreç olabilir bu. Sadece olup biteni tanımlamada veya kabul etmekte zorlanabiliyoruz. Her türlü bağımlılık ( bu nesnel bir şekilde ortaya çıkabildiği gibi yani alkol, uyuşturucular veya yeme içme, duygu ve heyecan bağımlılığı ya da faaliyet veya düşünce tutkunluğu da olabilir) için geçerli olan bu döngüyü destekleyen iki önemli kişi mevcut:
Cezalandıran / Bağışlayan – Genelde bağımlılık davranışını destekleyen bu kişi cezayı uygulayıcı ya da kurtarıcıdır. Diğer kişi ise cezalandırılan / bağışlanan ( genelde problem kişi) yani kurban rolünde olandır.
Döngünün ilk aşaması “ Her şey yolunda” aşamasıdır. Bu aşamada problem henüz gün yüzünde değildir ve her şey yolunda gözükmektedir.
Daha sonra “sıkıntı ve fantazi” dönemi başlar. Bu aşamada kişi günlük hayatında yaşadığı problemlerle ya da kendi öz benliği ile ilgili bir mesele ile yüzleşmesi sebebi ile gün yüzüne çıkan acıyla baş edemediğinden bir “iç sıkıntısı” hisseder. Örneğin bu problemin, iş hayatımızda “kontrol edemediğimiz” eksiklikler , “yeterli” bir anne baba veya evlat olunamadığının hissiyatı, fazlaca beklenti içindeki bir eş ya da başımızı aşan bir iş yükü olduğunu düşünelim. Yaşadığı iç sıkıntıyla bütünleşen kişi bu sıkıntıdan kurtulmak için çeşitli fantaziler üretmeye başlar.
“Şimdi işte olsaydım da şu dırdırdan kurtulsaydım”
“bir kadeh viski şimdi ne iyi giderdi” veya
“şuanda tam bir pasta yiyesim geldi.”
Bilinçaltımızda bağımlılığımızı oluşturan algımız dış dünyadaki problemden uzaklaşmaya çalıştıkça iç dünyamızdaki yaşanan acı ve rahatsızlığın daha da çok farkına varacaktır. Böylece rahatlama ve konfor ihtiyacı ortaya çıkar ve olan bitenle ilgili daha iyi hissetmek için kendisine rahatlık veren bağımlılığının fantezisini kurar.
Örneğin bir işkolik bu aşamada kendine şöyle der “kendine bir bak, önünde bitirmen gereken bunca önemli iş duruyor, sen neler düşünüyorsun.” Ya da bir kumar bağımlısı “ aman tanrım bu hayatımın fırsatı bunu asla kaçıramam” diye düşünür.
Zamanla kişinin oluşturduğu fantezi bir saplantı haline dönüşür çünkü kendine söylediği telkinler rahatlığı sağlayan ve bu nedenle de bağımlı olunan aktivitenin ( Yemenin, çalışmanın, içki içmenin, uyuşturucu kullanmanın, seks yapmanın ya da kumar oynamanın) yarattığı konfor hissini kuvvetlendirir. Böylelikle kişi yeniden ve yeniden bağımlı olduğu şeyi yapar. İşkolik kendini bitirene ve diğer tüm sorumluluklarını hiçe sayana kadar çalışır, alkolik kariyerini ya da evliliğini bitirene kadar içki içer, kumarbaz mal varlığının son kurusuna kadar kumar oynar, Seks bağımlısı mevcut ilişkisini – genelde evliliğini – bitirene kadar her önüne çıkanla seks yapar.
İşte tam da bu noktada ceza veya bağışlanma gelir. Ya “yakalanıp” davranışları destekleyen kişi ( ebeveyn veya eş – yani kurbanın yoldaşı) tarafından cezalandırılır ve daha çok acı çekmeye mahkum edilir, ya da yeniden “iç sıkıntısı” baş gösterene kadar bağışlanır.
Dışarıdan ceza veya bağışlanma gören kişi davranışları “hizaya” girdiği için içsel bir rahatlama yaşar ama bu daha fazla “ihlal” düşüncesi doğurur, çünkü bir sefer bağışlanmış ya da cezasını çekmiştir.
Dışarıdan ceza veya bağışlanma gelmiyorsa, kişi kendi vicdanı ile bu oyunu oynar.
İnsan ister kendi içinde ister başka birisiyle bu döngüyü yaşasın, bu bir oyun şeklinde kişi dibi görene ve yardım almaya karar verene kadar devam eder.
Bizler cezalandırıcı/Bağışlayıcı veya kurban olabiliriz. Önemli olan, kendimizin ya da bizim için değerli kimselerin hayatlarının kalitesini düşüren bağımlılıkların gündelik hayatımızda yüzleşmekten çekindiğimiz problemlerden bir kaçış olduğunu ve affedildikçe yada cezalandırıldıkça döngüyü yineleyeceğimizi bilerek duruma yaklaşmamızdır. “Dibi” görmeden, onları veya kendimizi cezalandırıp /bağışlamadan bu davranışlardan vazgeç(ir)mek bizim elimizde.